3 Ekim 2011 Pazartesi

Kaç Fırın Ekmek


Avrupa kulüpler tablosu her ay olduğu gibi maçlar oynandıkça yenilenmiş. İngilizler daha sezonun başında topladıklar 6375 puanla, Türkiye de en son 2007-2008 yılında Fenerbahçe'nin yakaladığı çeyrek final sayesinde gelen 9750 puana yaklaşmış. Kuvvetle muhtemel 2 avrupa maçı daha oynandıktan sonra önümüzde ki ay geçmiş olacaklar. Biz, sezon sonunda 10000 puan bulursak tarihin efsane yapraklarında gezerken, İngilizlerin, İtalyanların, hatta İspanyolların bu oluşumu sezon başında tamamlaması, takımlarımızın kalitesini gözler önüne sermekte. Yani bizim için gerçekten halen daha İnter'i yenmek, Münih'den puan almak efsaneyse, gidecek çok yolumuz var demektir. Türkiye, Avrupa'da başarı puan durumunda ise 10.sırada. Şu gün önümüzde gördüğümüz Ukrayna, Portekiz ve Rusya takımlarını herhangi bir elemede karşımıza çıksa rahat alırız demeyi, umarım bir 10 sene sonra diğer takımlar için diyebiliriz.


Not: Resim FlyingDutchman'den alıntıdır.

6 Eylül 2011 Salı

All Around


Kendisi reel hayatta Ipswitch town'da oynuyor. 90 doğumlu. Maşallah, Football Manager yetkilileri ona her yerde oynama yetkisi vermişler.

Gencecik Cambiasso

Resim Flying Dutchman'den alıntıdır.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Kaleciye Assist Yazsınlar


Biz ne Takoz Recepler gördük, ne kendi kalesine goller bildik. Bu kadar uzaktan değildi ama..

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Londrada ki İsyancılar'ın Eşgali Belirlendi !

Dünya üzerinde herhangi bir ülkede başkent günübirlik değişir mi ? İngiltere'de değişirmiş. Hatta öyle olurmuş ki bir şehir diğer şehri feth edermiş.
Manchester şehrinin en büyük iki takımı, biri kendi topraklarında diğeri ise Londra topraklarında öyle şeyler yaptılar ki futbol severler, sevmeyenler, sevipte kavuşamayanlar herkesi çok fazla tatmin ettiler.

Önce Manchester City, Londra şehrinde orta çaplı bir talan girişiminde bulundu. Ardından da Manchester United, Premier lig
tarihinin en ağır mağlubiyetlerinden birini tattırdı Arsenal'e. Peki koca krallık buna kayıtsız kaldı mı? Kalmadı tabi ve zanlıların eşgallerini basına duyurdu. 2 İngiliz, 1 Portekizli Manchester şehrinde, 1 Fildişili, 1 Bosnalı, 1 Arjantinli ve 1 Fransız da Londra'da statları yağmaladılar, gol yağmuruna tuttular. Bize de, bu güzel iki maçı seyretmek ve bu yağmadan objektif gözlerle maksimum keyif almak kaldı.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Ağabey

Şampiyonlar ligi +18 oldu ve bu sene 19 yaşına bastı. Ağabeyi Raul bu turnuvada en çok maça çıktı(142). En çok golü o attı (71). Öbür ağabey İnzaghi'nin 3 tane hat-trick'i var. Amca olmuş Seedorf'un ise 4 tane el emeği göz nuru zaferi var. Kupanın kaptanı Maldini ise 6 kez final oynamış, 3'ünde gün yüzü görmüş. Kupanın dayısı Giggs ise 35 asist ile en çok asist yapan. Bunları geçmeye çalışacak gençlerin yiyeceği ekmek fırını sayısı 40...

Bitse de Gitsek

Arkada baba Messi, yanda Messi, önde Butragueno. Asıl hedef bizde belli. Cristiano Ronaldo. Sırf reyting olsun diye çağırmışlar. Perez demiş "paranı veriyoruz lan bir git görün gel ödül alacağın yok zaten". Baş önde gitmiş. Messi ödülü almış, oda fotojenik pozlar vermiş.

Gol Olmuş

Amatör ya da profesyonel futbol oynayan herkes bilir. Bazen kafa başka yerlere gider, dağılırsın. Sonra bir bakmışsın ki asrın fırsatı ayağına gelmiş haberin yok. Hayatın her alanında böyledir bu. Dün maçı izliyorum (Barcelona-Porto). Dedim daha gol olmaz, ben kalktım gol oldu. Ters işler... Peki diyeceksiniz bu resimler ne ? Bu resimler de işte bazen yana bakan adamın bu sefer bir erkeği maçtan daha çok etkileyebilecek bir şeyle karşılaşmış olması.
Geçen hafta sonu oynanan Sint-Truiden'in 11,250 kapasiteli Stayen Stadyumunun'da toplananlar yan tarafı izlemeye koyuldular ve bu sefer işte o yan taraftan istediklerini aldılar. Tecrübeli Escort Alicia ve o gün ki arkadaşı kel abi, Stayen Stadyumunun'da ki 7000 taraftarı kendine çekmeyi başarmış. Sint'de kendi evinde 2-0 kaybetmiş. Demek ki kalecide bakmış. Zaten son fotoğraf her şeyi açıklıyor...
Flying Dutchman'den alıntıdır.

19 Ağustos 2011 Cuma

ÇÜNKÜ SADECE ÜNİVERSİTELİLER VAR

hocam.com'da diğer siteler gibi düzeysiz sohbetler yok, sadece üniversite öğrencileri icin. Bu yazı Anıl Korkmaz adına düzenlenmiştir.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Dip Çizgi


2001 yılı mart ayında Lazio'nun yardımcı hocası. Fatih terim, Fiorentinadan istifa ediyor. Yerine geçici teknik adam olarak geliyor. Bir de şimdiye dönelim. Mancini, Manchester City'nin başında. 5 sene üst üste İnter'le şampiyon olmuş, italyayı çözmüş bir teknik adam.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Tane Daha (Bıkmadık)


Şike, skandallar, bir sürü şey geldi geçti. Bir klasik geldi. İki maçın da 90 dakikası geçmek bilmedi. Mükemmel bir atmosfer, mükemmel 2 oyun, mükemmel bir mücadele. Tabi ben bu satırları yazarken ve siz bu başlangıcı okurken sevgili Barcelona taraftarı arkadaşlarım nasıl koyduk ama hala konuşuyor bu adam diye düşünürken hiç şunu düşündüler mi acaba her maç o ezeceğiz duygusu artık kaybolmuş ve izlediğimiz maçlar, yalnızca tek bir tarafın hegemonyası altında değil, iki tarafın da birbirine üstünlük kurma mücadelesi altında geçiyor. İspanya'da Barcelona halen daha en iyi, halen daha en üstün futbolu oynuyor ama karşısına en az onun kadar çok iyi bir takım daha geliyor ve zaman zaman aynı duyguları Barcelona taraftarına yaşatabiliyor. Real Madrid, bu gün eğer Benzema'yı ikinci yarının başında oyundan çıkartıp Higuain'i oraya monteleseydi, bu gün bu satırların altında Barcelona'nın olağanüstü zaferinden değil, Real Madrid'in bir kilidi kırmasından bahsedecektik. Benzema çok yetenekli bir futbolcu olabilir, kimine göre böyle görünmeyedebilir ama bence ilk dediğim daha doğru. Bu gün 1 gol 1 asist yapmış da olsa, Real Madrid'in kaybetmesinde ki en büyük rol ona aittir. Bir futbolcu Messi gibi olmalıdır. Hiç bir şey yapmadığın maçta(ilk maç) 1 gol 1 asist yapmalı ve yeri geldiğinde sahneye çıkıp işi bitirmelidir yıldız dediğin budur. Çok şey yapmaya çabaladığın maçta 1 gol 1 asist yapıp 5 tane %100 pozisyon yememelidir. Ronaldo'da ki o Manchester'da varlığından söz edebileceğimiz büyük maçların adamı kavramı, sadece büyük takım olarak karşılarına Barcelona çıkınca kaybolup gitmiş vaziyette. Valdes'in üzerine ateş ettiği top haricinde ve ilk yarıda bir iki bindirmesin den başka hiç bir işe yaramadı. Bu satırlar altında belki Messi'den bahsetmemi isteyeceksiniz ama bahsetmiycem. Gerek yok. Görünmeyenleri anlatmak benim için daha büyük önem taşıyor. Adam bir adet Real Madrid kabusu. Raul'un 18 sene ekmeğini yediği bir takımda en büyük rakibine yalnızca 11 gol atması, bunu Messi'nin 24 yaşında 12 golle egale etmesi. Bakın tekrar söylüyorum. 24! Bir futbolcunun fiziken en aktif olduğu dönemin 27-31 yaş aralığı olduğunu düşünürsek Real Madrid'in artık araya bir hain koyup bu işi bitirmesi gerekir yoksa geleceğimiz sakat. Hayat paylaşınca güzel sevgili Barcelona, ver kurtulalım. Real'in yediği ilk golde bariz Sergio Ramos konsantrasyon kademe hatası var. Son golde ise Coentrao'nun Messiyi tanımadığını görüyoruz. Adam attığı pasın ardından gidip koşuyor, takip etmezsen cezayı keser delikanlı. Saç sakalla topçu olunmaz. Marcelo kendini topladı ama klasik bir Real Madrid son dakikası yaşadık. Mourinho'yu çok severim ama takımının son dakikalarını sevmiyorum. son 3 dakikada 2 pozisyon bulmak yerine rakibin futbolcularını dövmek hoş bir hareket değil, bunu futbolcularına görev olarak aşılamak hiç hoş bir şey değil. Can ve canan olabilirsin ama hoş değil.
Real'e şu saatten sonra ne lazım. Artık anladık ki transfer lazım değil. Sadece bazı şeylerin oturması lazım. Kaka'nın oturup ellerini kafasının arasına alıp üzgün kaslı erkek gibi düşünmesi lazım. Kas yapması ve güçlenmesi lazım. Mesut'un basit oynayacağım derken oyundan kopmaması lazım. Ronaldo'nun hayatın sadece topu alıp koşmaktan ibaret olmadığını anlaması lazım. Mourinho'nun Benzema'yı kenara çekip Higuain'i oraya yerleştirmesi lazım. Marcelo'nun daha adam olması lazım, biraz mental iyi gelir. Ramos'a konsantrasyon için psikolojik destek lazım. Benim de gitmem lazım. Real Madrid'e iyi mentörler dilerim. Sizlere de bu yazıyı okuduysanız teşekkür ederim. Barcelona'yı aldıkları kupadan tebrik ederim. Son olarak
Cech Fabregas - 303 maç Arsenal 2 kupa
Cech Fabregas - 15 dakika Barcelona 1 kupa

26 Haziran 2011 Pazar

Çöküş


Alfredo Di Stefano (Real Madrid efsanesi)
Mario Kempes (Arjantin 1978 Dünya kupası efsanesi)
Jorge higuain (Real Madrid'de oynayan Higuain'in babası, river plate efsanesi)
Gabrial Batistuta (Bir forvet mevki efsanesi, Arjantin ikonu)
Arial Ortega (River Plate Maradonası, Arjantin'in olaylı efsanesi)
Roberto Ayala (Valencia efsanesi, kral defans, kaptan)
Hernan Crespo (Bir İtalya fenomeni)
Roberto Bonano (arjantin tarihinin en iyi kalecilerinden)
Javier Mascherano (anlatmayacağım)
Gonzalo Higuain (babasının oğlu)
Pablo Aimar
Javier Saviola
Esteban Cambiasso
Radamel Falcao

Bunlar gibi yüzlerce futbolcu, onlarca efsane, bir tek şey için. Futbol... Milyonerlerin takımı batar mı ? Batarmış meğer. Hemde 3 senede, yavaş yavaş. 33 lig şampiyonluğu, 2 libertadores, bir uluslararası kupa, kulüp 112 yaşında, kazandığı futbol kupası sayısı 53. Küme düşmeye başlamadan evvel son şampiyonluk 2008 kapanış ligi kupası. O seyirciye yakıştı mı peki bu düşüş ? Yakışmadı tabi ki. Arjantin liginin en güzel yanı şudur. Bir takım yıkımını size 5 sene önceden hissettirir. Balık baştan kokar. River Plate gölgesine kandı, ruhuna ihanet etti, 3 senede dibi boyladı. Artık Dünyanın en büyük derbisine bir süre ara verilecek. Çünkü River Plate, zenginlerin takımı artık ikinci ligde mücadele edecek. Ama o taraftar o efsane statta, El Monumental'de, orada da devam edecek Sos Cagon, sos cagon, River plate, River...

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Hayat'ın Gerçekleri


Sene 1959. Brezilyanın ünlü futbolcusu Didi, o zamanların yenilmez armadası, şampiyonlar ligininin yegane sagibi Real Madrid'e transfer olur. Real Madrid'de ağır abi Alfredo Di Stefano vardır tabi onla aynı mevkide ve o, Didiyi kendine hep tehdit olarak görmüştür. Didi, Real Madrid forması altında çıktığı 58 maçta 31 golün altına imzasını atarak yeteri kadar korkutmuştur Di Stefano'yu. 2 sene sonra Didi bavullarını toplar, ülkesine geri dönmeye karar vermiştir. Tesislere gelir, antremandan sonra herkesle teker teker vedalaşır soyunma odasında, ama bir kişi hariç. Sıra ona geldiğinde kapıya doğru hareketlenir ve sonra tekrar geri döner "Seninle Şili de görüşeceğiz" der. 1 sene sonra Şili de Dünya kupası düzenlenecektir. Di Stefano "Şiliye gidemeyecek kadar yaşlısın, senin işin bitmiş" der. Didi o zamanlar 33 yaşındadır, Stefano ise 36 buraya dikkat tabii. Sonra ikili birbirlerine 4-5 saniye tip tip bakıp ayrılırlar. Ertesi sene Didi, Brezilya ile dünya kupasını kaldırırken, Di stefano ise sakatlğından ötürü Arjantin ile kupaya gidemez, milli takım kariyerine son noktayı koyar.

Effenberg


Sene 2003. Stefan Effenberg I showed them all adlı otobiyografisini yazıyor, Bayern Munih'te yaşadıklarını falan anlatıyor, takım arkadaşlarından bahsediyor, klişe bir futbol otobiyografisi.Ama kitapta ilginç bir kısım var. Takım arkadaşı Lothar Matthäus hakkında, "İşte Lothar Matthäus'un futboldan anladığı bu" adlı bir bölüm var 1 sayfa, ve o sayfa bomboş.

Jack Willshere


Beyin Bergkamp.
Yürek Adams.
Cesaret Keown.
Dayanıklılık Parlour.
Kontrol Pires.
Sol ayak Brady.

10 Mayıs 2011 Salı

Şişman Kral


Aslında bu adam için gerçekten tam bir Yılmaz Özdil yazısı stilinde yazmak lazım çünkü her senesi bir olay, kendisi bir olay, futbol için bambaşka, bizim görüp görebileceğimiz çocukluğumuzun anılarını taptaze tutabilen birisi o. Fenomen o. Brezilya da 90'lı yıllarda çocukluklarını yaşayanların idolü. 95 yılından itibaren doğan çocukların %50 sinin isim babası o. Ronaldo.

17 yaşında sene 1993. Kramponlarını giymiş sahada mavi beyaz formasıyla gencecik bir çocuk. Genç yetenek diye dolanıyor ismi ortalarda her Brezilyalıya takılan "Yeni Pele" den oda nasibini alanlardan. 17 yaşında bir çocuk bizim ligimiz de sahaya çıksa git halı saha da top oyna ya da gel sene deplasmanlı süper gençte oynatalım biraz daha yaşını küçültür 3 sene sonra 17 yaşında çıkartırız diye beynini yıkarlar ya.. Çıkıyor o sezon sahaya formasını terletiyor 14 maçta atıyor 12 golünü maç başına 0.8 gol ortalaması bu çocuk dikkat henüz 17 yaşında !!
Yaz ayı geliyor 17 yaşında bir çocuk Dünya kupası kadrosuna seçiliyor Brezilya gibi bir futbol fabrikasından 17 yaşında bir çocuk aday kadroda. 17 yaşında düşüyor abileriyle beraber 94 Amerikaya yolları ama oynamıyor çocuk sadece yedek kulubesinde tecrübe kazanıyor canlı canlı.. Şampiyon oluyor o sene Brezilya Dünya kupasında Kolombiyalı Pablo Escobar'ın kendi kalesine gol attığı için ülkesine döndüğünde öldürüldüğü dünya kupasında. Roberto Baggio kaçırıyor penaltıyı vuruyor topu Harrana bu çocuk 17 yaşında tadıyor kupayı ve başarıyı herkesin senelerce uğraşıpta hayallerini süslediği kupayı abilerinden alıp elinde tutabiliyor.

Ertesi sezon oluyor Hollanda Brezilya arası gözlemciler bu çocukta iş var diyip kapıyorlar bunu kendi ülkelerine sonradan büyük bir kulübe tertemiz kitleriz hesabına. Psv alıyor bu çocuğu 18 yaşında tadıyor avrupanın ilk kokusunu. İlk sezonda 30 gol atıyor 34 maçta. Çocuk bas bas bağırıyor ben gol için doğmuşum diye. İkinci sezon tabi aynen benim gibi ballandıra ballandıra anlatan birisi değdiriyor nazarı bizim çocuğa sakatlanıyor çocuk ama o sene çıktığı 14 maçta 12 gol atıyor gene diyor ki "ben büyüğüm". 2 sezonda psv eindhoven taraftarına yaptığı etki inanılmaz oluyor. Yol bu sefer daha büyük bir yere çıkıyor. İspanyanın doğu sahillerine gidiyor buradan. Barcelona kıyılarına..

Kıyılarda bir sene takılıyor Ronaldo, Barceona forması altında. Tüm resmi müsabakalarda 49 maç 47 gol. Gol için yaratılmak deniyor buna işte. 20 yaşında dünyanın en genç "FIFA YILIN FUTBOLCUSU" ödülünü kazanıyor, Ballon d'Or da ise 2. sırada oluyor. Matthias Sammer o sene Ballon'u kazanıyor. 3.sırada ki isim Alan shearer..

Barcelona ile kontrat yenilemede problem çıkıyor. Inter gene zengin kulüp, basıyor 19 milyon euroyu ver diyorlar bizim olsun Ronaldo. Ronaldo kulüpten içeri giriyor. Uefa kupası da geliyor , Inter gene büyük kulüpler de adı gözükmeye başlıyor. Ronaldo ise o sene hem ikinci defa Yılın futbolcusu ödülüne layık görülüyor. Hemde yanında Ballon d'Or uda götürüyor. O sene Dünya kupası var biz hepimizin çocukken hatırladığı. Fransa karşısında final maçında tarumar oluyor Brezilya ve 2. bitiriyor kupayı. 3. kez avrupanın en iyi futbolcusu seçiliyor Ronaldo. Ve artık herkes tek bir ağızdan konuşuyor. Ronaldo Dünyanın 1 numarası !
21 Kasım 1999. Klasik bir kasap havası İtalyası şeklinde Inter Lecce ile oynuyor. Ronaldoyu biçiyorlar ve Ronaldo bitiyor. Futbolu bitti diyorlar, yürüyemez diyorlar. Tendonlar kopmuş sahada kıvranıyor 1 numara. O artık çocuk değil, 1 numara ! Yanına hangi futbolcu geliyorsa ellerini başına sıkıştırıp uzaklaşıyor oradan.
Dönüşü Ronaldonun 12 Nisan 2000 yılında oluyor. Sadece 7 dakika. Gene aynı yer, aynı sakatlık. Sonra ki dönüş ise 2002 dünya kupası. Aylarca süren Operasyonlar, dinlenmeler antremanlar.
Dünya kupası kadrosuna seçilince Ronaldo herkes bir ümitle bakıyor tabi ki, acaba geri dönüş olur mu, efsane yeniden doğar mı diye. Senelerdir maça çıkmayan bir adam ülkesi adına Dünya kupasında oynayacak. İşte Fenomen burada başlatıyor 2. dönemini. Brezilya dünya kupasını kazanıyor. Ronaldo 3.defa yılın futbolcusu ödülüne layık görülüyor. İnter'de o kadar sakat geçirdiği sezonlara rağmen 5 senede 99 maç 59 gol tüm resmi müsabakalar. 5 senede 2 sezon oynayan bir adam için inanılmaz bir rakam. İnter'in iş işlerinde tüm zamanların en iyi 20. interli oyuncusu olarak göze çarpar Ronaldo buda ayrı bir muamma.
Real Madride 39 milyon dolara transfer oluyor fenomen. İlk sezonunda 23 gol ve la liga şampiyonluğu. gelmiş geçmiş en iyi oyuncu deniyor artık onun için. Ne Pele bıraktı, ne Maradona diyorlar. Kendi ismini yarattı o. Brezilyada her aile, eğer doğacak çocuğunun futbolcu olmasını istiyorsa ismini Ronaldo koyuyordu artık. Pele nüfus müdürlüğünden silinmişti. Ronaldo daha karizmatik duruyordu zaten. Sonrası Milan macerası, Brezilyaya dönüş, Corinthians anıları. Hepsini bir kenara bırakalım.

O, 14 şubatta futbola veda etti. Her sevgilinin başına gelir ya bir sevgililer günü ayrılığı. Onun kisi daha vurucu oldu. Hem kendisini vurdu gözyaşları sel oldu, hem de o sele biz tanık olduk.

Çok yaşa Fenomen ! Futbol seni asla unutmayacak...

25 Nisan 2011 Pazartesi

Real Madrid'de Başarı ...


''Sene başında Man Utd'a gelebilirdim. Ferguson'la doğrudan görüşmedim, ama kulüple aramızda kontak vardı. Ama ben başka bir şey istiyordum, ve bunu Schalke'de buldum. İnsanlar sokakta yürüken beni durduruyorlar, 'teşekkür ederiz, buraya geldiğin için teşekkürler, bu kulüpte oynadığın için teşekkürler' diyorlar. (...) Real Madrid'de yükümlülüklerim vardı ve ayrıca kaptandım. Artık hiçbir ekstra sorumluluğum yok, sadece futbol var. Orada maç kazanmak bir yükümlülük idi, ama burada öyle değil. Her galibiyet bir partiye dönüşüyor, insanlar minnettar ve hep arkamızda.''
Real Madrid'de kaptanlık yapmış Raul Gonzalez Schalke 04'den bildiriyor.

"Real Madrid'de kazanmak bir gerekliliktir. Şampiyonlar ligi yarı finaline çıktığınızda karşınızda ki takımı yenersiniz, herkes soyunma odasına gelir, kimse konuşmaz duşunu alır ve takım otobüsüne doğru hareketlenir. Ama burada yarı finale çıktık ve şuan bayram havası var, herkes bize minnettar ve her şey inanılmaz. Benim istediğimde bu"

2005 yılında Real Madrid'den Monaco'ya gönderilen, bir dönem 2. kaptanlığını yapmış Fernando Morientes, Monaco ile şampiyonlar ligi yarı finaline Real Madrid'i eleyip çıktıktan sonra bildiriyor.

Sene 2011, Real Madrid Copa Del Rey'i kazanıyor. Sergio Ramos kupayı düşürüyor, buna rağmen ortalık bayram havası.

Real Madrid'de kazanmak bir gerekliliktir, ama bunu ruha yansıtmak, yaşamak gerekir.

17 Nisan 2011 Pazar

Barnabeu'da Bir Classico


22:00 da maç önü, haftalarca aslında derbiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir ülkede bile 1 hafta boyunca gösterilen Barnebeu derbileri ve Barcelona'nın meşhur 5-0 lık maçını insanların gözüne defalarca sokmak. Futbolu hiç bilmeyen adam bile bu hafta ntvspor'da takılsaydı ulan Mcmanaman'da ne topçuydu diyecek kapasiteye erişirdi. Reina'yı yarın öbürgün Liverpool'da görse, ulan bu adam 2001 sezonunda Madrid taraftarından dayak yiyen genç kaleci değil mi diyebilirdi. Bunu izlemeyen futbol adamı da sus ki adam sansınlar kuralından yola çıkarak o adamı futbol üstadı sanabilirdi. Bu işin medya kısmı ve sadece Türkiye tarafı. Şimdi gelelim Türkiyede ki ikinci tarafa. Otto Rehagel'in Yunanistanı anti-futbol oynuyordu evet. Ama bu anti futbolu sadece Brezilya'ya oynamıyordu. Surinam, Libya, Lübnan, Umman da çıksa bu adamın karşısına aynı futbolu oynuyordu ve işte buna anti-futbol deniyor. Real Madrid günün birinde çıkıp kendi sahasında Sporting Gijon'a karşı böyle oynarsa o zaman deriz ki bu adam anti futbol. Bu taktik ise tamamen Barcelonaya uygulanabilecek bir taktik, başka türlü puan alamıyorsun zaten ne takımlar gördük ki Mourinho kendini de gördü. Bu taktiği de becebilen dünya üzerinde tek adam Mourinho, bide football manager'da benim Fırat diye bir arkadaşım Galatasarayla yaptı. Bende şampiyonlar ligi finalinde Fenerle yendim,Anıl var arkadaşım oda dağıttı falan filan. Kısacası işi ancak sanalda çözersin ya da Mourinho olmak şart. İlk maçtan sonra Mourinho, bu Real Madrid'deki ön liberolardan bir bok olmayacağını anladı ki, önce yavaş yavaş böyle kimsenin izlemediği İspanya Kupası maçlarında, daha sonradan belirgin şekilde lig maçlarında Pepe'yi ön libero olarak oynattı, çünkü ona bir sonra ki Barcelona maçında bir Cambiasso lazımdı ki Khedira bir Cambiasso değil, ama Pepe fazlasını yapabilecek kapasitede sert ve acımasız! Maça böyle başlaması akıllıca. İlk 60 dakika tut takımı geride %99 topla oynasın barcelona, bizimde oynacak süremiz kalır zaten mantığı. Tuttu mu. Albiol'un kartına kadar herşey çok iyi gidiyordu. Albiol, bize rakip takımda futbolcuya abi dur gitme gözünü seviyimi nasıl fiziksel olarak anlatabilirisini öğretti. Sayesinde Barcelona penaltı kazandı. Messi, Mourinho'ya ilk golünü attı. Sonra içimden geçen şu idi dedim ki eğer Mesut'u alırsa ve yerine orta sahanın şemasını değiştirirse bu maç, dünya üzerinde ikinci yarıda en çok gol yiyen takımı Real Madrid yapar. Ama Mourinho gene doğruyu yaptı, Benzema'yı çıkardı, aldı yerine Mesut'u. Ve ben ondan sonra gerçekten ilk defa Barcelona'ya karşı, üstelik 10 kişi bu kadar atak yapabilen bir takım gördüm. He şu anlaşılmasın sakın, atak sayısı 4 ya da bilemedin 5, ama ciddi 4-5. Barcelona'nın da bu süre zarfında havadan ara pas konusunda en usta ayakları tam 3 tane nokta pas attılar ama beceremedi Barçalı forvetler. Sonrasında gelen penaltı ve ardından maçın 1-1 olması falan filan derken 4'lü serinin bir tanesini geride bıraktık. Bize bu derbiden kalanlar ise, Pepe çok net kesici oynar ama kart konusunda acımasız bir hakem karşısında dakika 2 de takımı 10 kişi bırakabilir. Mourinho, bir şekilde Barcelonayı durdurabilir. Bu maç aslında nötr gibi gözükse de Real Madrid'in işine yaradı psikolojik olarak. Umarım bu bir rahatlama yaratmaz. Barcelona sertlik konusunda bence Mascherano'yu devreye sokmalı çünkü başka böyle asarım keserim futbolcusu yok. Pique lafta, Puyol ise kaptan ona yakışmaz. Mesut çok kaliteli futbolcu, Guardiola'nın belkide transferinden vazgeçerek Barcelona kariyerinde yaptığı tek hata. Şimdi yol Valencia yolu, Mestella çok daha zevkli geçecek. Kendinize iyi bakın o maçı kaçırmayın.

11 Mart 2011 Cuma

Anlamlı


5 Mart 2011 Cumartesi

5 Şubat 2011


5 şubat 2011

Bu tarih futbol tarihine damgasını vuracak türden bir tarih. Artık bir daha ki sefere 5 şubatta oynanacak olan her maçta geriye düşen her takımın kazanma hırsı daha da bir artacak. Neden mi ?

1-) Arsenal dakika 26 da deplasmanda 4-0 öne geçti. Newcastle united maçı 87. dakikada 4-4'e getirdi. 90+1 de 5 i kaçırdı
2-)Everton Blackpool maçının ilk yarısı 1-1 bitti. İkinci yarı Everton 2-1 öne geçti. Blackpool 3-2 yaptı. Everton 5-3 yaptı. Louis saha 4 gol attı !!
3-)Bayern Münih, Köln deplasmanında ikinci yarının ortalarına kadar 2-0 önde götürüyordu maçı. Köln tam 15 sene sonra Bayern'i yenmeyi başardı 3-2'lik skorla !
4-) Stoke city - Sunderland maçında, 2.dakikada Kieran Richardsonla 1-0 öne geçiyor Sunderland. Dakika 40 da 1-1 oluyor. Sunderland 2-1 yapıyor ikinci yarının hemen başlarında. Maç'ı 3-2 Stoke city kazanıyor.
5-)mönchengladbach - stuttgart maçında ilk yarıyı kendi evinde rahat bir şekilde 2-0 önde kapatan mönchengladbach, maç sonrasında 3-2 mağlup ayrılıyordu sahadan.
6-) wolverhampton manchester united maçı felaket. Manu, yendiği takdirde 30 maçtır yenilmemezlik serisi yaparak Premier lig rekoru kıracak. Dakika 2'de Nani ile 1-0 öne geçiyor, herkes Man u bu maçı aldı sanıyor. Düdük son kez öttüğünde ev sahibi wolverhampton 3 puanı 2-1'lik skorla alırken, Manu hem rekordan oluyor, hemde yenilmez ünvanından.

7 ve 8 de bizim ligimizden

Kayserispor - Ankaragücü maçında Ankaragücü 1-0 öne geçtiği maçta 90+5'de yediği golle 2-1 kaybediyor.

Fenerbahçe ise Manisa deplasmanında 1-0 geriye düştüğü maçtan 3-1'lik skorla galibiyete ulaşıyor.

8 tane comeback.. bir kaç tanesi kulüplerin hafızalarından asla silinmeyecek belkide. Ama bu geri dönüşler bu günün tarihe geçmesi için yeterli bence.

4 Mart 2011 Cuma

Sen Hangisisin ?


Sattığına sevinen misin ? Aldığına üzülen misin ?

3 Mart 2011 Perşembe

Aynı Hafta 2 El Classico !


Önce Mestalla da kral kupasında, kral ile ona en büyük başkaldırıyı yapan katalunya ordusunun savaşı, sonra 9 senedir kalesi yıkılmamış bir seçilmiş komutanın kalesini dünyanın şuan görmüş olduğu en büyük orduya karşı savunması. İki güzel hikaye.. . Aynı hafta içinde iki el classico. Biri 17 nisan 2011, diğeri ise 20 nisan 2011 olması kuvvetle muhtemel. Resim gene eskilerden, Barcelona maçına gelmeden şampiyonluğunu ilan eden Madridi alkışlayan Barcelonalı futbolcular. Xavi derki "o an gözümün önünden asla silinmiycek, her Real Madrid maçında.."

Kaptan !


çocukken Juventus taraftarı, en yakın takipçisinin bayrak adamı. Paolo Maldini..

2 Mart 2011 Çarşamba

Evladın Babasına Attığı Kazık


Herşeyin başlangıcı bu resimde ki adam. Jorge Valdano.. Son 15 yılda la ligada dengeleri değiştiren adam. Cruyff'un Dream Team kadrosu Barcelona şampiyonluğu kendi muhteşem oyunu ile beraber kimle aldı dersiniz. İlk şampiyonluklarında Real Madrid lig kupasını son hafta Tenerife de kaybetti. Tenerifenin başında Valdano. Ertesi sezon aynı tarife. Kısacası Dejavu. Jorge Valdano Real Madrid'in öz evladıdır. 80'lerin son zamanlarında Real Madrid formasıyla çılgın atmış birisi olarak kramponları bir kenara bırakınca 90'lı yılların hain evladı oldu mu. Bizim buralarda olsa olurdu ama orada olmadı. Real Madrid başa bela olan oğlunu getirdi , o da bu beklentinin ardına yakışanı yaptı ve Real Madrid onla şampiyon oldu. Sene 1994. Raul Gonzalez Blanco'nun çıkış yaptığı sene. Biz 3 yaşındayız tabi o ara. Raul'un ilk oğluna onun ismini vermesi de güzel bir ayrıntı. O sezonun ardından Valdano şampiyon oldun kalcılardan değilmiş ki gitmiş Valencia'nın başına.

Aradan seneler geçiyor tabi. İlk Los Galacticos dönemi. Kapısını çalıyor bu sefer yıldız manyağı Florentino Perez. "İş bilir" unvanı var adamın tabi o zamanlar Perez takımı ve kasayı emanet ediyor. O sene Luis Figo takımdan içeri girdi ilk başta, bunla beraber Los Galacticos harekatı başladı ama ama hikaye buradan 3 Fernandoya uzanıyor. İlk yolcu Fernando Redondo olmuş. Madrid taraftarı havaalanını basmış. Arkasından gelen 73 milyon euroluk Zidane ile Ronaldo da gelince sıra gelmiş geride kalan 2 Fernandoya. Bu 3 Fernandonun mevkisel olarak özellikleri farklıydı ama tek ortak özellikleri vardı. Yürekten oynamaları bir, Raul ile çok yakın arkadaş olmaları iki. O zaman takımın başında Vicente Del bosque var. 1 günde Fernando Hierro(!) ve Vicente Del Bosque'nin fişi kesildi. Hierro gibi bir adamı halen daha deli divane arıyor Real Madrid. Devam ediyor Valdanonun işleri. Perez döneminde Pepe, şuan Real'in vazgeçilmez stoperi olan bu arkadaş, yalnızca 2 milyon euroya öneriliyor Real Madride. Forması satmaz stoper oyuncunun diye almıyorlar. 2007-2008 transfer sezonunda Pepe'ye ödenen rakam 30 milyon euro. Paris St German'de çılgın bir sezon geçiren Ronaldinho, eski Barcelona başkanı Juan Laporta o zaman aday diyor ki "başkan olursam size onu getireceğim". Bas bas bağırıyor adam dünya yıldızı bu adam la ligayı uçuracak. İlk Real'in eline düşüyor Ronaldinho. Diğer yanda da Beckham var. Beckham daha yakışıklı, daha çok hayranı var. Forması satar. Beckham o sene alınıyor. Ronaldinho Barcelonaya kalıyor. Jorge Valdano gene Barcelonaya çalışıyor. Ronaldonun da gelmesiyle beraber Los Galacticos tamamlanıyor, geriye son Fernando kalıyor. Kalan son Fernando Morientes ise 1 sezon anca dayanıyor. Sonra Monacoya kiralanıyor. O da intikamını Çeyrek finalde attığı golle alıyor Madrid ağlarına. Valdano'nun işleri gene Real'e işliyor..

3 Fernandoyuda yaktı Jorge Valdano. Yanan Fernandoların ahı Real'e de tuttu. 3'üde gittiği takımlardan tutunamadı. Hierro arap parası yedi, Redondo Milanda müzmin sakat oldu, Morientes, Liverpool hayal kırıklığı, Valencia derken çürüdü gitti. Önce Tenerife ile verdi iki şampiyonluğu Barcelonaya Valdano, sonra Ronaldinhoyu almayarak bir 2 şampiyonluk daha ekledi Barcelona hanesine. İlk perez döneminde bir sezonda 3 teknik direktör değiştirdi Real Madrid ve Vicente Del Bosque den sonra kimse Real Madridi istediği başarılara ulaştıramadı. Şimdi ne oluyor dersiniz. Valdano gene çalışıyor. Mourinho ile uğraşıyor. Del Bosque'nin başarılarından daha ötesini getirebilecek bir adamla. Ama bilmesi gereken bişey var. Mourinho'nun isminde Fernando yok..

Real Madrid bu iki büyük egonun çarpışmasında büyük yara almak istemiyorsa Mourinhonun yanında durmak zorunda. Şimdilik yapılanlar öyle gibi duruyor. Valdanonun takım içine girmesi yasaklandı. Transfer istemeyen Valdanoya rağmen Adebayor getirildi. Ligde ki gidişat kimin lehine derseniz, oklar Valdanoya çıkar. Ama bütün genele baktığınız zaman, artık Valdano ile yolların ayrılma vakti gelmiştir. Mourinho ile devrim şart !

Yazının genelinde destek aldığım yer http://acetobalsamico.blogspot.com/ , Bülent Timurlenk.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Mourinho'dan inciler


“Real Madrid geçtiğimiz senelerde kupaya ve Şampiyonlar Ligine erken havlu atıyordu. Bu sezon bütün kulvarlarda yola devam ediyoruz. Son 1 ayda 9 maç yaptık. Futbolcularım 3 günde 1 maç oynamaya alışık değil.”

Four four two da mourinho ile çok güzel bir yazı hazırlamışlardı yaz aylarında. Orada da tam bundan bahsediliyordu işte. Kaybetmeye başladığın zaman enkazınızı geldim buraya toplamaya bana saygı duymak zorundasınız açıklaması. Bahanesi yeterli mi ? Mourinho ise yeterli. Ama takım bu kadar transfere rağmen hala yetersiz. Çünkü defansa alınan tek adam iyi de olsa 33 yaşında! Ricardo Carvalho. Defansif orta saha anlamında milyon dolarları saçan takımın bu sezon gene getirdiği isim Sami Khedira. Real Madrid'de oynayan bir oyuncu sadece görev adamı olmamalı. Görev adamı + .... özelliklere sahip olmalı ki Real Madrid'de iş yapsın. Real'in bu başına gelenler aslında taa eskiye dayanır da onuda kelebek etkisiyle anlatırım.